Tarihi Yapısı
Gülağaç ilçesine bağlı Gülpınar Kasabasının çok eski bir tarihi vardır. Bu ad, Hâcip şeklinde geçer. Hâcip, eski İslâm ve Türk Devletlerinde Devlet Başkanının, hükümdarın en yakın ve en güvenilir memurlarından sayılırdı. Bu Türkçe’mizde (Perdedar) ve (Kapıcı başı) şeklinde ifade edilir. Gelveri’yi (Güzelyurt’u) Sultan II. Keykâvus’dan Konya Subaşısı Sipehsâlâr 657 H. Tarihinde satın almıştı. Burasının da Selçuklu Hükümdarlarından birisinin perdedarının, hacibinin mülkü olduğu anlaşılmıştır. Sonra halkın ağzında bu ad (Hıcıb) şeklini almıştır. İstanbul’da başbakanlık arşivinde 455 noda kayıtlı Kanuni devrine ait bir İlyazıcı Defteri’nde bu ad (Hâcib Köyü) şeklinde geçer. Malikanesinin yarısı bu köydeki Kara Abdal Zaliyesinin, diğer yarısı da Turasan Dede’nin evlad vakfıdır. Kara Abdal Zaviyesinin yedi dervişi bulunduğu da yazılıyor. Sultan III. Murad adına 992.H. yılında tutulan defterde de bu köyün Aksaray’ın Bekir Nahiyesine bağlı olduğu söylenir. Ve yine Hâcip şeklinde yazılır.
III. Murad zamanında, köyün yetmiş mükellef nüfusu vardı. Kara Abdal Zaviyesi yıkılmıştır. Türbenin Kubbesi de çökmüştür. Zaviyenin kubbeli camii ayaktadır. Hıcıp Kasabası, Hasan Dağı’nın sularını cömertçe akıttığı bir yere kurulmuştur. Bugün (Kayı, Kaya) gibi konuşulan yerde bu camii yıkılmış, taşları yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Camii billur gibi bir kaynağın başına yapılmıştır. Burası Hititliler’in adlandıramadığımız bir mamuresi idi. Burası Beyşehir’deki Hitit abidesinin bulunduğu eflatun pınarına benzer. Oradaki Hititler’in abidesi bize kadar gelmiştir. Eflatun pınarı ile Kaya veya Kayıpınarı birbirinden kopya edilerek yapılmış gibidir. Aksaray’ın en muhteşem abidelerinden birisi olan Bekar Sultan Türbesi, yakınındaki Kümbet Türbesi, yakınındaki Kümbet Türbesi ve Kümbet denilen yerlerde arkeologlar ve tarihçiler çok şeyler bulacaktır. Hıcıb’ın batısındaki (Kaya), (Kayı), (Kayaya) denilen bir ören var. Burada Hıcıb’lıların Cuma namazı kıldıkları sekiz direkli, kubbeli bir camii, buraya yakın bir de Erikçil öreni bulunuyor. Eskiden burada Kayı Köyünün bulunduğu biliniyor. Şimdi bu yapının döküntüleri kalmıştır. Burada Çelebi değirmeni mevcuttur. Buradaki Türbenin 400 m. Kadar kuzeyinde (İki Obalı Ören) vardır. Buraya Yapılıpınardan su, taştan harçla yapılmış muntazam bir kanaldan geliyor. Kümbet, Metrük büyük bir kabristanın içindedir. Bu müslüman kabristanı burada adını tespit edemediğimiz büyük bir köyün olduğunu belirtiyor. Eski adı (Hâcip) olan ve buradaki bol sulu kaynaklarından dolayı önce Gürsu sonra da Gülpınar adı verilen bu kasabanın Hititler devrine kadar uzanan bir tarihi vardır. Bekar Sultan Türbesi denilen türbenin kapısının üstündeki kitabe kazınmış ve yok olmuştur. Kümbet Türbesinin içinde yatanın adı, ölüm yılı gibi türbeyi yaptıranın adı ve yapıldığı tarih şimdilik bilinmiyor.
Aksaray ilinin en muhteşem abidelerinden birisi olan Bekar Sultan Türbesi bu kasabının sınırları içindedir. Bu türbenin 400 m. Kadar kuzeyinde İki Obalı Ören vardır.
Kasabanın meşhur semtleri şunlardır:
1- Sağıkulak Öreni
2- Geçdin
3- Kuyuluyer
4- Beşören
5- Ağçağıl Öreni
6- Böğürdelik Öreni
7- Çukurören
8- Kayacık
9- Kayamahmut
10- Bilalmış
11- Hacımahmut Öreni
12- Akpınar Öreni
13- İki Oba Öreni
14- Burgu Öreni
15- Göltepe
Göltepe’de birçok değirmen taşı vardır. Burasının gayri İslami devirlere ait bir meskun yer olduğu yapı kalıntılarından ve döküntülerinden anlaşılıyor. Bekar Sultan Türbesinin tarihi vesikalardan birinin kabristanın içinde olduğu yazılır. Bu kabristanın Müslüman kabristanı olduğu, buradaki bol su kaynaklarından dolayı, Gürsu adı verilen büyük bir köyün bulunduğu yazılmaktadır. Şimdiki kasabanın belirtilen Gürsu köyünden geldiği bilinmektedir.
HICIB (GÜRSU) KÖYÜ
Gelveri yeni adıyla Güzelyurt Bucağı’na bağlı olan bu Hıcıb Aksaray’ın 35 kilometre doğusundadır. İki binden fazla nüfusu bulunan bir köydür. Toprakları Nevşehir ve Niğde topraklarına bitişiktir. Mamasun baraj suyunun Karasu kolunun kaynakları bu köyün sınırları içinde düz yerlerden birçok pınarlar halinde kaynar Evlerinin çoğuyontma taştan yapılmıştır. Burada kerpiçten tek bir ev yoktur. Köylüler kerpici bilmez. Taşı boldur.Köy taşlık ve kayalık bir yere iki bölüm halinde kurulmuştur. İki parça arasında köy kabristanı vardır. Köyün güneydoğu kısımları tamamen sulanır. Bağlık ve bahçeliktir.
Toprağı çok verimlidir. İlkokulu ve üç camii vardır. Bir de kabristan içerisinde taş kubbeli mescit vardır. Köy halkıyirmi iki kabileden teşekkül etmiştir. Hepsi Türk ve Sünni’dir.
Köyün iki kilometre kadar doğu güneyinde Çukurören denilen yerde dört sene evvel kayalara oyulmuş bir yer altı meskun yeri çıkmıştır. Yer altında uzun bir dehliz, koridorlar, iki taraflı odalar varmış. Burası bu köyde Fahr-ed-din Ağaç, Hasan Kara ve Osman Topçu’nunu evlerinin altına rastlıyor. Buraya kuyu ağzı gibi bir yerden iniliyor.
Köyün kuzey doğusunda yedi kadar yığma höyük vardır. Kaya Mahmud Öreni denilen yer de pek eski bir meskun yerdir.
Buradaki mezarlardan gözyaşı şişeleri, vazolar ve sırça bilezikler çıkıyormuş.
Tarihin pırlanta yadigarı olan Bekar Sultan Türbesi bu köye iki kilometredir. Tarlaların içindedir.
Tarihin Kral Yolu, Bağdat Yolu bu köyün sınırları içinden geçer.
Bu köyde taş duvarlı avlular içindeki topraklar çok mümbittir. Buralarda çok güzel arpa yetişir. Köyde 400 kadar eşek vardır. Eşek bu köyün baş binek ve yük hayvanıdır. Biz 18 Ekim 1970’de köyü incelerken çobanın önünde sığırdan çok bu uzun kulaklı sevimli mahlukları gördür.
Aksaray’ın bütün köyleri gibi bu köy de konukseverdir. Çeşme başında, yollarda ve eşeklerle yolculuk yapan kadınların boyunlarında ve göğüslerinde altınlar gördük. Köylerdeki emniyet şehirlere örnek olacak niteliktedir.
Hıcıb Köyü’nün batısında bir tepede Akmezar köylüleri taş çıkarırlarken küçük bir höyüğün altında küçük bir delik görmüşlerdir. Bu kuyu ağzını andıran bir deliktir. Meraklı köylüler bu delikten inmişler. Burada kayaya oyulmuş 30 kadar oda görmüşler. Burada şarıl şarıl akan bir de su varmış. Suyun serpintisinden deve şeklinde kayalar meydana gelmiştir. Bu yer altı çayının Demirci, Ağaçlı ve Hıcıb köy ve kasabalarına giden içme suyunun kaynağı olduğunu söylediler. Biz bu haberi kitabımız yazıldıktan sonra aldığımız için incelemeye imkan bulamadık.

TARİHDE HICIB (GÜRSU) KÖYÜ
Güzelyurt’a (Gelveri) bucağına bağlı olan ve Aksaray’ın doğusunda bulunan bir köyün çok eski bir tarihi vardır. Eski arşiv vesikalarında bu ad (Hacib) şeklinde geçer. Hacib, eski İslam ve Türk devletlerinde devlet başkanının, hükümdarın en yakın ve güvenilir memurlarından sayılırdı. Bu Türkçemizde (perdedar) ve (kapıcıbaşı) şeklinde de ifade edilir.
Gelveri’yi Sultan II. Keyhavus’dan Konya Subaşısı Sipahsâlâr 657 H. Tarihinde satın almıştır. Burası da Selçuk hükümdarlarından birisininperdedarının, hacibinin mülkü olduğu anlaşılmıştır. Sonra halkın ağzında bu ad (Hıcıb) şeklini almıştır.
İstanbul’da Başbakanlık Arşivi’nde 455 No da kayıtlı Kanuni devlerine ait bir İlyazıcı Defterinde bu ad (Hacib Köyü) şeklinde geçer. Malikanesinin yarısı da Turasın Dede’nin evlad vakfıdır. Kara Abdal zaviyesinin yedi dervişi bulunduğu da yazılıyor. Sultan III. Murad adına 992 H. Yılında tutulan defterde de bu köyün Aksaray’ın Bekir Nahiyesi’ne bağlı olduğu söylenir ve yine Hâcib şeklinde yazılır.
III. Murad zamanında köyün yetmiş mükellef nüfusu vardı.
Defterde şunları da okuyoruz:
“Malikanesinin yarısı Kara Abdal zaviyesinin vakfı, üç de biri de Turasan Dede’nin evlad vakfıdır. Köyün 784 akçalık buğday ve 560 akçalık arpa öşrü vardır. 424 akçalık Çift ve Bennâk, 30 akçalık Nim çift vergileriyle 14 akçalık Kovan ve 390 akçalık Tapu resmi vardır. Vakıfların senelik gelirleri 960 akçadır.”
Kara Abdal zaviyesi yıkılmıştır.
Türbesinin kubbesi de çökmüştür. Zaviyenin kubbeli camii ayaktadır. Hıcıb Köyü Hasan Dağı’nın cömertçe sularını akıttığı bir yere kurulmuştur. Yakınında arşiv vesikalarında gibi geçen, bugün (Kayı, Kaya) gibi konuşulun yerde bir cami vardı. Yakın zamana kadar bu kubbeli camide Hıcıb’lılar Cuma namazı kılarlardı. Cami pek yakında yıkılmış, taşları Hıcıblılar tarafından yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Köyünde yalnız döküntüleri kalmıştır. Cami billur gibi bir kaynağın başına yapılmıştır. Burası Hititlerin adlandıramadığımız bir mamuresi idi. Burası Beyşehir’deki Hitit abidesinin bulunduğu Eflatun Pınarı’na benzer. Oradaki Hititlilerin abidesi bize kadar gelmiştir. Abidenin önünde beyaz ve sert bir zeminden binlerce göz halinde kristalleşmiş su kaynar. Biraz sonra da büyük bir çay halinde Beyşehir Gölü’ne dökülür. Eflatun Pınarı ile Kaya veyahut Kayıpınarı birbirinden kopya edilerek yaratılmış gibidir. Aksaray’ın en muhteşem abidelerinden birisi olan Bekar Sultan Türbesi, yakınındaki Kümbet Türbesi de biraz ilerisindedir. Bu bölge büyük ciltlere gebedir. Geleceğin arkeologları ve tarihçileri buralarda çok şeyler bulacaklardır.
Burasının Beyşehir’deki Eflatun Pınarı ve Fasıllar Köyü gibi bir Hitit merkezi oluşunda hiç şüphe yoktur. Şimdi yok olan ve eski arşiv vesikalarında siyak (?????????) şeklinde geçen ve adını yalnız bir tepeye bırakarak yok olan Siyek Köyünün üstünde bir kaleye kazılmış bir Hitit kitabesi bulduk. İlk defa bilim alemine sunma zevkini tattık. Acem höyüğünde de Hitit yapıları ve eski eserleri çıkartılmaktadır. Buralar Hititlerin en kalabalık bir şekilde işgal ettikleri yerlerdi.

Hıcıb’ın Bekâr Sultan Türbesi’ni ve Kümbet denilen yeri üç defa ziyaret ettik.
Hıcıb’ın batısındaki (Kaya, (Kayı), (Kayaya) denilen bir ören var idi. Burada Hıcıb’lıların Cuma namazı kıldıkları sekiz direkli, kubbeli bir cami, buraya yakın bir de Erikcil öreni bulunuyordu.
Köylüler burada eskiden Kayı Köyü bulunduğunu biliyorlar. Şimdi yapı döküntüleri kalmıştır. Burada Çelebi değirmeni mevcuttu. Buradaki türbenin 400 metre kadar kuzeyinde (İki Obalı Ören) vardır. Buraya Yapılıpınar’dan su, taştan harçla yapılmış muntazam bir kanaldan geliyor.
Suyun kaynak taraflarında iki virâne daha vardır.
Göltepe’de birçok değirmen taşı vardır. Burasının gayr-i İslam devirlere ait bir meskun yer olduğu yapı kalıntılarından ve döküntülerinden anlaşılıyor.
Bu topraklara Hasan Dağı cömertçe sular vermiştir. Burada Eflatun Pınarı’nın bir benzeri vardır. Buralar gayr-i İslami devirlerin çok kalabalık bir bölgesi idi. Bu yerler Hititlere ait birçok eserlere gebedir.
KÜNBED
Biz Kümbet denilen bu türbeyi Gelveri Bucağına bağlı Gürsu (Hıcıb) Köyüne üçüncü defa gittiğimizde bulduk. Niğde – Nevşehir ve Gürsu Köyü sınırlarının birleştiği yerdeki bu kümbete at ve eşek gibi vasıtalardan başka vasıtalarla gidilemez. Gürsu’dan ve Bekâr Sultan Türbesi’nden taşlı ve bozuk yollardan yaya gidilir.
Kümbet, metrük büyük bir kabristanın içindedir. Bu Müslüman kabristanı bize burada şimdi adını tespit edemediğimiz ve adlandıramadığımız büyük bir köyün olduğu söylüyor. Eski adı (Hâcib) olan ve buradaki bol sulu kaynaklarından dolayı (Gürsu) adı verilen bu köyün Hititler devrine kadar çıkan bir tarihi vardır. Burada, Akpınar denilen ve Beyşehir’deki Eflatun Pınarı’na benzeyen, sanki birbirinden kopya edilmiş gibi olan bu pınarın önündeki gölcüğün başında bulunduğunu tahmin ettiğimiz Hitit abidesinin yok olduğunu etrafındaki döküntülerden anlıyoruz. Burada bir de cami vardı. Hıcıb’lılar kırk-elli yıl önce buradaki büyük camiye Cuma namazına gelirlerdi. Cami ve yanındaki binalar yıkılmış ve civar, köylülere taş ocağı olmuştu. Buradaki köyün adını da tespit edemedik. İşte buradan uzun ve zahmetli yolculuktan sonra kümbete gelinir. Mahruti kümbetli bu taş yapının mahruti ve yuvarlak kubbeleri yıkılmıştır. Sekiz yüzlü ve büyük türbenin kapısı kuzeye açılır. Doğu yüzündeki kitabeli taş, bütün yontma taşlar gibi sökülerek aşırılmıştır. Mezar ve eski eser soyucular türbenin içindeki yatırım sandukasını da dinamitle parçalamışlardır. Bize kılavuzluk yapanların söylediklerine göre (Bekâr Sultan Türbesi) denilen türbenin kapısının üstündeki kitabe kazınmış, oradaki yazı bu türbenin doğu yüzündeki taşa hak edilmiştir. Şimdi o kitabe de yok olmuştur. Bu; türbelerden birisinin fazla olan gelirine konmak isteyen eskilerin, bir düzenidir. Maksatlarına kavuşmuş olacaklar ki, iki türbeyi de yüzüstü bırakmışlardır. Bunun kubbeleri yıkılmış, Bekar Sultanınkinin de mahruti kubbesine dinamit konulmuştur. Kümbet denilen türbenin içinde yatanın adı, ölüm yılı gibi, türbeyi yaptıranın adı ve yapıldığı tarih de şimdilik bilinmiyor. Eğer tedbir alınmazsa bu asil bina yakında yok olacaktır.
|